Soru: İstanbul’un fethi ile ilgili hadis-i şerif var mıdır? Kaynağını yazar mısınız?
Cevab: Bismillâhirrâhmânirrâhim.
Milletimizin şeref ve zaferlerle süslü muhteşem tarihi içindeki en büyük zaferlerden birisi de: Hiç şüphe yok ki 29 Mayıs 1453 yılında gerçekleştirilen İstanbul’un fethidir. Binaenaleyh, biz bugün İstanbul’un fethinin 555. yıl dönümünü idrak etmenin mutluluğu içerisindeyiz.
29 Mayıs 1453, Türk ve dünya tarihinin son derece önemli bir dönüm noktasıdır. Bin yıla yakın bir geçmişi bulunan ve fakat çürüyüp-dağılmış, bozulup-kokuşmuş, maddi ve manevi bir ahlaksızlığın batağında çırpınmakta olan Bizans İmparatorluğu bu tarihte bir daha dirilmemek üzere can vermiştir. Bu bakımdan İstanbul’un fethi; sadece bir ilin, bir beldenin fethi değil; tarihe damgasını vuran, çağ değiştiren önemli bir hadisedir. İstanbul’un fethinde sadece iki ordu değil, ayrı iki dünya çarpışmıştı.
Muhterem Müslümanlar!
Her toplumun kendini ayakta tutan ve ona tarih şuuru veren değerleri vardır. Bu değerler bir toplumu millet yapan, ona umut bahşeden ve geleceğini aydınlatan unsurlardır. İstanbul’un, Fatih Sultan Mehmed tarafından fethi de tarihimizin dönüm noktalarından biridir.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: “Kostantiniyye mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan ve onu fetheden asker ne güzel askerdir” [1] buyurarak İstanbul’un fethini hedef göstermiştir.
Yüce dinimiz İslam, Müslümanların dayanışması ve yardımlaşmasına özel önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim’de üzerinde en çok durulan konulardan biri Allah rızasıdır. Kur’an-ı Kerim’de, “İyilik yapmak ve fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşınız.”(1) “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda sarf etmedikçe iyiliğe eremezsiniz.”(2) mealindeki ayetlerde olduğu gibi Allah rızası için yardımlaşmayı emir ve tavsiye eden pek çok ayet vardır.
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de tavsiye edilen güzel ahlak esaslarından biri de affedici olmaktır. Bilindiği gibi affetmek, insanlara olumsuz, haksız, kötü davranışlarına karşı gücü yettiği halde misilleme yapmayıp, suçluyu bağışlamaktır. Bu davranış, nefse ağır gelse de Kur’ân-ı Kerim’de takva sahiplerinin sıfatları ve cennete götüren ameller arasında zikredilmektedir: “Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcarlar; öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever”.[3]
Allah Teâlâ O’nu, en güzel sıfat ve meziyetlerle insanlar için güzel bir örnek, bir nümûne-i imtisal yapmıştı. Çünkü, o, dost düşman herkesin “Emîn” diye vasıflandırdığı, yüce ahlâkını kabul ettiği bir peygamberdi. Nitekim şu âyet-i kerime buna işarettir: “Şüphesiz Allah’ın Rasûlü, sizler için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar için, Allah’ı çok zikredenler için en güzel örnek, en mükemmel numunedir.” (Ahzab sûresi:21)
Bu hafta, ülkemizin her yerinde Kutlu Doğum coşkusu yaşanıyor. Bu münasebetle sizlere, istifade etmemiz dileğiyle, sevgili Peygamberimizin ahlâkî ve sosyal kişiliğinin bazı yönlerini arzetmek istiyorum.
Resulullah'ın en önemli özelliklerinden biri, Kur'an-ı Kerîm’in deyimiyle, "beşer-resûl" oluşudur. Onun ebedi mesajına göre, kendisi de dahil olmak üzere, "Bütün insanlar hata eder; hata edenlerin en hayırlısı ise tövbe edenlerdir."1 Kendisine "Yaşlandınız, yâ Resulallah!" denildiğinde, "Beni Hud ve Şûrâ sureleri yaşlandırdı" buyurmuştur.2
Bizim hukukçular hukuku hiç ciddiye almadıklarından, oynadıkları oyunun tehlikesinin de farkında değiller.
Hukukmuş, yasaymış, anayasaymış hiç aldırmıyorlar, kırıp döküyorlar.
O kadar hukuku unutmuş vaziyetteler ki 12 Eylül’ün o “baskıcı” anayasası bile bunlara yetmiyor.
Bazı şehirleri özlemek, tek gözlü bir odaya toplaşıp, annenin yaptığı sıcak tarhana çorbasıyla ısınmayı özlemek gibidir.
O şehirlerin sokakları, annenin ellerine benzer.
Ağrıdan çatlayacak gibi duran alnını okşar durur gecenin bir yarısında.
O’nunlasın herzaman…
bütün internet bağlantılarından daha hızlı, tüm kısa mesajlardan daha doğrudan, tüm plastik kahramanlardan daha gerçek, tüm tv dizilerinden daha dostça..
O varken “yalnızlık” sadece bir kelimedir. O’na yakın olduğun oranda yalnız değilsin. O’ndan uzaklığın oranında yalnızsın..
O, önce kendine karşı nebî ve resuldür, Resul-i Ekrem (a.s.m.).
Sonra, kendisini unutmaksızın, bilakis kendisiyle birlikte, ailesine resuldür.
Sonra, kendisini ve ailesini ihmal etmeksizin, tüm insanlığa resuldür.
Nahl suresinde enteresan bir temsil geçer.
Benzeyen, gücü çoğaldığı için haksız yere sözünden dönen insanlardır.
Benzetilense ipliğini sağlamca eğirip büktükten sonra, bozup çözen kadın...